Yazıdaki Başlıklar
Temkinli Vakitler hakkında kısa bir bilgiye değinmek istedim. 1980 sonrası kaldırılan bir uygulama olarak vakitlerde temkin uygulaması, aslında ilgili kuruluş Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından “aşırı temkin” olarak zikrediliyor.
Temkinli Vakitler Nedir?
Önce sözlük manasına bir bakalım. Bir işin sonunu düşünerek, ölçülü, tedbirli davranma. TDK Büyük Türkçe Sözlük Temkin maddesi böyle diyor. Söz konusu durum ile ilgili olarak da temkinli vakitler, vakit ile ilgili tedbiri amaçlıyor.
Özellikle Ramazân-ı Şerîf’de gündeme gelmesinin sebebi, toplumda oruç tutan sayısının artması sebebiyle sanki vakitlerin daha da bir önem kazanması. Halbuki temkin, yılın tümüne tesir eden bir mesele.
İmsak vaktinden yatsı vaktine kadar her vakit için temkin uygulaması, geçtiğimiz birkaçyüz senede kullanılmış, 1980’den itibaren ise Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından kendi hesaplamalarında değişikliğe gidilmiş. Aslında Diyanet İşleri Başkanlığı temkini tamamen kaldırmış değil. Ancak kendi izahına göre, temkini daha makul bir seviyeye getirmiş; aşırı temkin uygulamasına son vermiş. Bunun sebeplerini birkaç şeye değinerek ifade ediyor Diyanet.
Diyanetin Temkinli Temkinsiz Vakit Uygulaması
Birincisi, temkin uygulamasının çıkışının, İstanbul dışındaki Osmanlı şehirlerinde vaktin İstanbul’a göre fazla veya eksik dakika olarak hesaplanması. Bunun zamanı tabii çoktan geçmiş. Hem hesaplama ve doğrulama yöntemleri değişti, zaman içinde bu konuda teknoloji ile birlikte gelişme oldu. Hem de artık her şehrin hesaplaması ayrı ayrı yapılıyor.
İkincisi ise Diyanet İşleri Başkanlığı tarafında yapılan hesaplamalarda temkinin tamamen kaldırılmadığı belirtiliyor. Açıklamaya göre İmsak vaktinin temkini tamamen kaldırılmakla birlikte, güneşin doğuşu ve batışı ile ilgili temkin ve diğer vakitlerdeki temkin makul seviyede devam ediyor. Burada özellikle, hesaplama yapılan bir şehrin doğu ucu ile batı ucu arasındaki fark gözetilerek, hesaplamaya bu farkı karşılayabilecek miktarda düzeltme yapılıyor.
Güneşin Doğuşu ve Batışındaki Temkin
Özellikle neden güneşin doğuşu ile batışı olan güneş ve akşam vakitleri denirse, aslında bunun iki basit açıklaması olabilir:
Birincisi, güneşin doğuşunu işaret eden ve takvimlerde Güneş olarak isimlendirilen vakitte namazın bırakılması gerekli olup, işrak vaktine kadar namaz kılınması haramdır. Yani o anda o iş bitmelidir, esnekliği yoktur.
İkincisi, akşamın giriş vakti de yine namaz kılınmayacak kerahet vaktinin bitmesiyle başladığından, asla namaz kılınmayacak bir vakte tedbirle yaklaşmak isabetli olacaktır. Ayrıca, iftar edecek kişinin, ezan ile birlikte hemen yemeye başlayacağı, sünnette de böyle oldu malumdur. Bu durumda, vaktin girdiğinden emin olmak icab eder.
İmsak Vaktinde Temkin Gerekli mi?
Aynı şeyi imsak vaktine kıyaslamak istediğinizde ise iki meseleyi dikkate sunmak isterim:
Birincisi, ehl-i sünnete göre oruç için yemeyi vakitten bir miktar erken kesmek gereklidir ve bunun gerekliliği tedbirden ibarettir. Bunun için zaten vakti bilmeniz gerekir. Vakti değiştirmek yerine, vakti bilip kendi tedbirini almayı ben şahsen daha uygun görüyorum.
İkincisi, imsak kesilince ya da bundan bir süre sonra namaz kılınması açısından bir fark olmayacaktır. Üstelik toplumumuzun ekseriyetinin yolunu oluşturan Hanefi mezhebinde sabah namazının, güneşin doğuşuna yakın bir vakitte kılınması daha efdal görülmekte, camilerimizde de buna göre kılınmaktadır. Yani diğer güneş vakti ve akşam vaktindeki tedbirler ile bu cihetten kıyaslanması çok anlamlı olmaz.
Temkinin Yararı Zararı
Bunun yanında, imsak vaktinde temkin uygulanmayan bir vaktin, kişinin yiyip içmesine ya da namazına olumsuz hangi tesirinden bahsedebiliriz? Her şehir için son derece hassas vakit hesaplaması yapılabilen bu çağda, meseleyi şaibe oluşturmaktan öteye götürecek argüman nedir? Temkinli vaktilerin vaktin aslı olduğunu iddia eden var mı?
Aslında temkinli vakitlerin bir şekilde uygulanmasına karşı değilim. Ancak bunun uygulanma şekli beni enterese ediyor. Özellikle şu anda, bazı takvimlerde temkinli vakitlere yer verilirken bunların birbirine benzememesi, kiminde 15 dakika, kiminde 20 dakika temkin süreleri konması, üstelik bu vakitlerin vaktin aslı olmayıp tedbir olduğunun gerekli şekilde ifade edilmemesi canımı sıkıyor.
Evet, belki temkinli vakitleri kullananlar bu ayrılığı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaptığını söyleyebilirler. Nitekim bu iş 80 sonrası bu kuruluş tarafından yapılmış. Ancak zaman göre değişikliğe gittiğimiz tek konu bu değil ki. şehirde yemek bırakılırken ve iftar açılırken haber olarak top atışı yapılıyordu, caminin ulaşamadığı yere bile o top sesi ulaşırdı… Unuttunuz mu?
Temkin uygulansın, uygulanması halk içinde yaygınlaşsın, insanlar namazda da oruçta da vakti çıkış saniyesine kadar kullanmasın, âmenna… Kesinlikle isterim. Bakınız Ramazân ayında sabah ezanı imsak vaktinde okunuyor mesela, 11 ay böyle değil. Bazı memleketlerde imsaktan 1 saat evvel insanlar teheccüde kalksın diye erken bir ezan okunuyor, sabah ezanı ayrıca okunuyor… Bunlar ne güzel âdetler. Olsun ama sabit değerler üzerinde şaibe konusu yapılmasın.
Hülâsâ
Temkinli vakit isteyin ya da istemeyin, önceden vardı sonradan kalktı, bunlar işin özü değil. İşin özü şu ki temkinli vakitler, vaktin aslı değil. Bunu vaktin aslı değiştiriliyormuşçasına bir tartışmaya dökmek, sadece vakitler üzerinde şaibe oluşturmaya hizmet ediyor. Dönemin popüler konusu Temkinli Vakitler 🙂 … Sesimiz neden gündoğumuna kadar yedirip içiren Abdüllaziz Bayındır gibilerine çıkmıyor da temkine takılıp kalıyoruz?
Yerinde bi içerik.. Ancak, şunları da söylemek istiyorum;
1980 değil, 1983 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı temkin vaktini kaldırdı. Şöyle ki; Diyanet’in, güneşin ufkun altındaki yükseklik derecesi olan irtifa derecesini, -19’dan -18’e çekmesinden kaynaklanmaktadır.
1983 öncesinde Diyanet de tüm takvimler birdi. Bu tarihten sonra, 2’ye ayrıldı. Yakın zamanda da (A. Bayındır’ı dahil edersek) 3’e ayrıldı.
Temkinli olmak her zaman için daha iyidir. Müslüman tedbirli olmalı.
Şöyle örneklemek gerekirse;
Misal, cahil bir insan, gerçek anlamda doğruyu bulma veya kendini garantiye alma hususunda şu ihtimalleri göz önüne aldığında hangisine göre uyması gerektiğine karar verir..
Buna göre, sesli düşünürsek:
1. İhtimal Temkin vakitler doğru ise;
— Temkin vaktine göre oruç tutan, namaz kılan kişinin ibadetleri geçerli
— Diyanet vaktine göre oruç tutan, namaz kılan kişinin ibadetleri geçersiz olma ihtimali var
— Bayındır vaktine göre oruç tutan, namaz kılan kişinin ibadetleri geçersiz olma ihtimali var
2. İhtimal Diyanet’in vakitleri doğru ise;
— Temkin vaktine göre oruç tutan, namaz kılan kişinin ibadetleri geçerli
— Diyanet vaktine göre oruç tutan, namaz kılan kişinin ibadetleri geçerli
— Bayındır vaktine göre oruç tutan, namaz kılan kişinin ibadetleri geçersiz olma ihtimali var
3. İhtimal Bayındır’ın vakitleri doğru ise
— Temkin vaktine göre oruç tutan, namaz kılan kişinin ibadetleri geçerli
— Diyanet vaktine göre oruç tutan, namaz kılan kişinin ibadetleri geçerli
— Bayındır vaktine göre oruç tutan, namaz kılan kişinin ibadetleri geçerli
Cahil kafamla düşündüğümde, aklıma-mantığıma uyan temkin vakti oluyor. Çünkü her üç farklı durumda da sıkıntı olmayan, geçerli olan bir tek vakit; temkin vakittir.
Not: Bayındır’ın namaz vakitleri ile, Diyanet vakitleri aynı olduğunu fakat oruç için yeme içme vaktinin gün doğumuna kadar olduğunu varsaydım.